Sakat Muhabbet'te Alper Tolga Akkuş, 60 yaşında geçirdiği kaza sonucu sakatlandıktan sonra hayatının seyrini 'İkinci Hayatım' adlı sosyal medya hesabı üzerinden takipçileriyle paylaşan Çiğdem Yazıcıoğlu ile bir araya geliyor.
Alper Tolga Akkuş: Merhaba. Açık Radyo'ya, Sakat Muhabbet’e; sağlamcı zihniyetin kör topal muhalifine hoş geldiniz, ben Alper Tolga Akkuş. Bugün 21 Ağustos 2024 Çarşamba. Bu hafta programa programı destekleyen Deniz Yazgan Şenay'a teşekkür ederek başlamak istiyorum. Kendisi uzun yıllar Açık Radyo'da, şu an bizim yayın yaptığımız yarım saatlik dilim içerisinde otizme dair Çetin Ceviz programını hazırlayıp sunmuştu ve benim programım Salı gününden Çarşamba’ya alındığı zaman, Deniz de ara verdiği zaman ilk programda Deniz'i konuk etmiştim ve onunla bir devir teslim yapmıştık keyifli bir şekilde. Buradan Deniz Hanım'a bir selam daha gönderiyorum. Bu haftaki konuğumuz Çiğdem Yazıcıoğlu. Çiğdem Hanım, Açık Radyo’ya, Sakat Muhabbet’e hoş geldiniz. Nasılsınız, iyi misiniz?
Çiğdem Yazıcıoğlu: Hoş bulduk. Teşekkür ederim, gayet iyiyim, keyfim yerinde.
A.T.A.: Bizim bir ilk sorumuz var ve onu sorarak başlayalım isterseniz. Çiğdem Yazıcıoğlu kimdir, bugüne kadar neler yapmıştır ve bir sakatlığınız var ise bunu da belirtir misiniz?
Felç
Ç.Y.: Evet, Çiğdem Yazıcıoğlu bugüne kadar neler yaptı 62 yaşına gelene kadar; diplomat bir ailenin çocuğu olarak dünyayı gezdi sayılır ve ondan sonra nihayet yetişkin yaşlarda Türkiye'ye kesin dönüş yaptı, İstanbul'a yerleşti ve 31 yıl Robert Koleji'nde çalıştıktan sonra 2018 yılında emekli oldu ve eşiyle beraber gezmeye, tozmaya karar verdi. Aslında her zaman gezerdi de daha da çok gezmeyi hedeflemişti. Evet 2018'den sonra çok güzel gezdik eşimle beraber. Ancak 2021 Ağustos’unda ben gezerken Kenya'da attan düştüm, boynumu kırdım ve anında felç kaldım. Dolayısıyla 2021 Ağustos ayından beri göğsümden aşağısı felçli bir birey olarak hayatıma devam ediyorum.
A.T.A.: Çok geçmiş olsun diyeyim. Üç sene geçmiş aradan, şu anda nasıl durumunuz?
Ç.Y.: Tabii çok büyük ilerleme kaydettim. İlk bir ay bir hayli bocaladım tabii o travmanın etkisi altında ama ondan sonra kendimi toparladım. Eşimin müthiş desteği, ailemin ve dostlarımın desteği, beni kullanması belki yanlış kelime ama ayakta tuttu ve ilk travmayı kafada atlattıktan sonra zaten her zaman sporu severdim, hareketi severdim ve hareketle, fizik tedaviyle çok daha iyi olmaya başladım. Şimdi ellerime, kollarıma kavuştum. Onun tabii verdiği büyük bir rahatlama var ve gayet de güzel hayatıma devam ediyorum, gayet güzel gidiyorum. Tabi ki hayatımız çok kısıtlandı. Türkiye'de, İstanbul'da engelli olmak hiç kolay değil ama bir şekilde devam ediyoruz.
A.T.A.: Felç derken tetrapleji mi, kuadripleji mi? O ayrımları da yapalım isterseniz, hiç bilmeyenler vardır muhtemelen.
Ç.Y.: Çok haklısınız. Bana aslında kuadripleji teşhisi koydular yani ellerim, kollarım, boyundan aşağısı felçli teşhisi kondu çünkü yaralanma seviyem çok yüksekti. Boyunda C6 ve C7’yi kırdım ki bu çok yüksek bir alan ama onun da türleri var. O kadar çok ince detay var ki. Bu tetrapleji veyahut da diğer adıyla kuadripleji, ikisi de aynı şey. Benim şansıma ellerime ve kollarıma kavuştum, dolayısıyla ben göğüsten aşağısı felçli olarak devam ediyorum. Benimle aynı durumda olup, aynı seviyede kaza geçirip ellerini kollarını kullanamayanlar da var ve hâlâ tıp bu konuyu tam çözmüş değil, hâlâ bir sürü bilinmeyen var.
A.T.A.: Kavuştum derken bu çabayla mı oldu yoksa sizin şansınızdan dolayı mı böyle oldu? Bir yolu mu var diye düşünürler de o yüzden soruyorum aslında.
Ç.Y.: Çok doğru bir soru. Şansımdan oldu. Beden kendi kendini aslında bir yere kadar tamir edebiliyormuş, ben de bunu sonra öğrendim. Ödem geçtikten sonra beden ilk iki yıl özellikle çok önemli, kendini bir şekilde onarıyor. Yani bendeki omurilik zedelenmesi herhalde bir milim -atıyorum o kısmı, o kadar detaya hakim değilim ama - sağa kayacağına bir milim sola kaymıştır. Dolayısıyla ben ellerimin kollarımın kullanımını kaybetmedim ama fizik tedavi bunun daha hızlı iyileşmesini, daha güçlenmemi sağladı, yoksa aslında tamamen şans.
A.T.A.: Ama sporcu geçmişinizin mutlaka payı vardır bunda bence.
Ç.Y.: Olabilir, sporu sevmek ve hareketi sevmek beni motive etmiştir.
‘Açık Radyo deyince akan sular durur’
A.T.A.: O kasların güçlü olması yani o darbeyi de daha yavaşlatıyor. Bilinmiyor şu an tıpta böyle şeyler ama ben de afaki söylüyorum. Ben dinleyenlere sizi nasıl konuk aldık, bugün nasıl siz karşımızdasınız onun bir detayını vereyim biraz. Gazete Oksijen’i takip ediyorum ilk gününden beri ve Eylül 2022'de Gazete Oksijen muhabiri Elçin Yahşi’nin sizinle yaptığı röportaja denk geldim. Onu okurken de ikincihayatım’ın sizin Instagram adresiniz olduğunu öğrendim. Oraya girdim ve Sakat Muhabbet hesabından da size yazdım, ‘Ben Sakat Muhabbet programı yapımcısıyım ve Açık Radyo'da yapıyorum programı. Sizi konuk etmek isterim, ne dersiniz?’ dedim. Sizin cevabınız hem beni, hem de Açık Radyocuları çok mutlu edecektir. O cevabı aynen okuyorum şu anda Çiğdem Hanım, ‘Merhaba Alper bey.. Açık Radyo deyince akan sular durur. Çok takdir ettiğim, bağış yaptığım, hatta yıllar önce bağış kampanyası çerçevesinde canlı yayında misafir olup bağış topladığım değerli bir oluşum. Konuk olarak davet ettiğiniz için çok teşekkür ederim. En yakın zamanda inceleyip döneceğim size’. Ve şu an karşımızdasınız. Açık Radyo ile bağınızı sorayım ben şimdi. Açık Radyo, herkesi, en azından bizi çok mutlu eden bir şey, ben de içindeyim, çok mutluyum o açıdan. Dinleyen ya da programcı ya da kurucu hiç fark etmiyor, hepimiz biriz aslında Açık Radyo'da. Açık Radyo sizin için ne anlama geliyor, nasıl tanımlarsınız?
Ç.Y.: Açık Radyo'nun kuruluşundan itibaren ben takip ediyorum. Kurucular arasında çok sevdiğim, çok takdir ettiğim arkadaşlarım var, program yapımcıları var. Dolayısıyla da başından beri Açık Radyo’nun hikayesini dinlerim. 2016 yılında da Seda Binbaşgil’in Esintiler programında, canlı yayında bağış kampanyasında yardımcı olmam istendi. Severek yaptım ve Seda ile beraber o programda bağış rekoru kırdık. Tabii ondan sonra eminim benim rekorum kırılmıştır ama o yıl için bayağı iyi bir sonuç aldık ve o kadar ki ertesi sabah Ömer Madra, Açık Gazete programında bizden bahsetti. Çok sevindiğim ve gurur duyduğum bir program ve haber oldu.
A.T.A.: ‘15 dakikalığına Açık Radyo’ya bir çıktım’ demiştiniz, şimdi yarım saat oldu bu programla. Yavaş yavaş arttırıyoruz sizin Açık Radyo’daki müddetinizi.
Ç.Y.: Yok, şunu demeye çalışmıştım; 15 dakikalığına meşhur oldum. Hani Andy Warhol'un meşhur bir lafı vardı ‘herkes 15 dakika içinde meşhur olacaktır’ diye. Ben de 15 dakika orada yaşadım ama program 1 saatlik idi.
A.T.A.: Andy Warhol bugünleri öngöremedi. Sosyal medyada artık her salise ünlü oluyoruz yani 15 dakikada değil. Tabii bugünleri görmesi de imkansızdı belki de bir anlamda Andy Warhol'un. Çiğdem Hanım, ortalara bir yere geldik sayılır. Ben konuklarıma soruyorum müzikleri; ne dinleyelim? Hiçbir kısıtlama yok, ne isterlerse dinliyoruz. Sizin içinizden ne geçiyor, ne dinleyelim bu hafta?
Ç.Y.: Çok sevdiğim bir sanatçı Carol King ve onun en sevdiğim şarkısı olan “Tapestry”.
A.T.A.:Sakat Muhabbet devam ediyor ve bu hafta konuğumuz Çiğdem Yazıcıoğlu. İlk bölümde Çiğdem Hanım ile Açık Radyo güzellemesi yaptık sayılır çünkü Açık Radyo dinleyenler, onun bir meftunu olan bizler biliyoruz ki Açık Radyo’yu övme imkanı geldiğinde duramayız ve herkes kendini kaybeder. Biz de bir anlamda keyifli bir şekilde kendimizi kaybettik ve Açık Radyo’nun bize kattıklarını konuştuk.
İkinci bölümde Çiğdem Hanımın felç kaldıktan sonra ki hayatını aktardığı ikincihayatımadlı Instagram adresini ve sakatlık sonrası hayatını konuşmaya başlayacağız. Afrika'da geçirdiğiniz kaza öncesine de birinci hayatınız desek uygun olur sanırım. Bana hep şey denmişti çocukluğumdan beri, ‘Alper sen çok şanslısın’, ‘Niye şanslıyım?’, ‘Sen doğumdan sakatlandığın için böyle doğdun, böyle yaşadın. Sonradan olsaydın bedbaht olurdun, intibak edemezdin’. Böyle bir algı var ve bu çok yoğun bir algı ve aslında Sakat Muhabbet algılara yönelik bir program aslına bakarsanız. Sakatlığın dünyanın sonu olmadığı iddiam var benim ve bunu her hafta yineliyorum. 60 yaşında sakatlandınız ve hayatınız o dakikada bitti mi? Bu algı doğru bir algı mı sizce?
Sakatlandıktan Sonraki Yaşam
Ç.Y.: 60 yaşında felç olana kadar çok güzel bir hayat yaşadım, çok şanslıyım. Peri masalı demeyeceğim, herkesin hayatında inişli çıkışlı dramlar olur ama mutlu bir çocukluğum, şahane bir öğrenci hayatım, çok güzel bir evliliğim, gezip tozduğum bir hayatım ve çok severek çalıştığım bir işim vardı. Dolayısıyla ben hayatı doya doya, keyifle yaşadım ve 60 yaşında felç olunca da o kadar güzel bir hayatım olmuştu ve dedim ki yani ben hayatım güzelken söylenmiyordum, başıma bu geldi diye söylenemem çünkü beni gibi yaşayamayanlar da vardı, onlar da sakat olabilir, felçli olabilir. Ben bunu kabullenmek zorundayım ve kabulleneceğim. Mutlu olmayı seçeceğim dedim çünkü bir baktım beni mutlu edecek o kadar çok şey var ki hayatımda, çok şanslıyım. Ailem, dostlarım, herkes beni sarıp sarmaladı ve hayatın hala çok güzel olabileceğini gösterdi. Ben de doğuştan beri biraz Pollyanna tarafı vardır, olumluyumdur her zaman, pesimist olduğum zamanı hiç hatırlamıyorum ki olmam için de bir neden olmamıştı ve şimdi de olmadığını düşünüyorum. Her şey yolunda gidiyor şimdilik yani tabii ki zor 60 yaşında felç olmak ama kendimle ilgili yeni şeyler öğrendim, hiç bende olduğunu tahmin etmediğim güçler keşfettim, kendimi yeniden tanımaya başladım ve bu da çok değerli oldu benim için.
A.T.A.: O yeni deneyimler, yeni güçler nelerdir, özel değillerse alabilir miyiz sizden?
Ç.Y.: Tabii. Örneğin Instagram hesabıma sosyal medya alanında çok da bir şey bilmeyerek giriştim. Niye giriştim? Benim gibi olan veyahut da yakınları olan birilerine belki bir şeyler anlatabilirim, paylaşabilirim düşüncesiyle bir deneyeyim dedim. Bir baktım ben bayağı güzel yazılar yazabiliyorum, eğlenceli fikirler bulabiliyorum, müzik seçiyorum ve güzel geri dönüşler alıyorum, çok hoş yorumlar okuyorum. Bilmezdim kendimde böyle bir yaratıcı tarafım olduğunu. Sonra ne kadar güçlü olabileceğimi gördüm - bu hayat gerçekten çok zor, bakıcısız hiçbir şey yapamıyorum, tek başıma hiçbir şey yapamıyorum. Dolayısıyla çok güçlü olmak lazım ve ben o gücü kendimde buldum. Yardım istemeyi ve yardım istemekten çekinmemeyi öğrendim, bu da ayrı bir güç gerektiriyor çünkü her konuda yardım lazım.
A.T.A.: Ben kanadyen kullanan bir sakatım ama ameliyatlarda alçılı iken ben de o yardıma muhtaç zamanları yaşadım, 45 günlük periyotlar ile yaşadım. Bize hep öyle öğretildi, kimseye muhtaç olmadan tek başına yaşamalısın. Ama doğrusu bu, aslında sakat olmayanlar için de yardımlaşma şart, o düşüncenin değişmesi gerekiyor belki de. Yani sakat olsak da olmasak da yardımlaşma aslında daha keyifli yaşamanın bir formülü gibi geliyor bana. Bu konuda sizin var mı düşünceniz?
Ç.Y.: Çok doğru. Ben fark ettim ki ben ne istediğimi söyleyince etrafımdakiler daha mutlu oluyor çünkü herkes etrafında seferber bir şekilde yardım etmek istiyor. Tanıdıklarım, tanımadıklarım, insan özünde o kadar iyi ki - aslında yardım etmek istiyorlar ama ne yapılması gerektiğini bilemiyorlar çoğu zaman. Ben ‘şunu yapmanı istiyorum lütfen ‘dediğim anda gerçekten mutlu oluyorlar ve o zaman faydalı olduklarını hissediyorlar. Bu da çok değerli bir his, sevdiğin birisine faydan dokunuyor, çok güzel bir şey.
A.T.A.: Sakat olmayanlar da şu oluyor; yardım etmek istiyor ama kırar mıyım, incitir miyim, yanlış mı anlar gibi kendi kendine kafasında sakat insanı bir yere koyuyor bu çok hassastır, bu her şeye incinir diye. Şu anda kendi yaşadıklarımdan anlatıyorum ama size de aynen yansıyor galiba, yüzünüzden öyle anlıyorum ben şu anda.
Ç.Y.: Evet, hastanedeki ziyaretçilerden ben onu hissediyordum. Korkarak gelenler vardı çünkü birdenbire apandisit ameliyatı olmuş birisine gitmiyorsun orada yatakta hareket edemeden yatan çok sevdiğin birisini ziyarete gidiyorsun ve ne söyleyeceğini bilemiyorsun. Çekindiklerini hissediyor, görüyordum ama beni gördüklerinde daha hemen ilk dakikalarda rahatlıyorlardı çünkü ben rahat ettiriyordum onları. Ona inanıyorum çünkü ben kendimle barışık ve rahattım- tabii ilk birkaç hafta hariç. Öyle olunca da seve seve, koşa koşa geliyorlardı, çok hoşuma gidiyordu ziyaretçiler ki zaten hala da geliyorlar. Bayılıyorum ziyaretçilerim gelince.
Kaza Anı, bir buçuk ay süren travma ve o travmadan çıkış
A.T.A.: Sizin kazanız da çok enteresan bir kaza. Araba, trafik kazası falan değil, anlatayım onu da; Afrika'da safaride at binerken su aygırı ata vuruyor ve siz ağaca çarpıyorsunuz attan fırlayıp ve orada - Elçin Yahşi’nin röportajında da vardı - düştüğünüz anda at bindiğiniz için de hayatınız boyunca ve çok düştüğünüz için de anladım diyorsunuz felç olduğunuzu. ‘Anında anladım yani ben felç oldum, su aygırı gelsin, bir daha vursun da bitirsin’ gibi düşünmüşsünüz aslında. Bir buçuk ay karamsar bir dönem geçmiş. Ne maksatla konuyu buraya getirdim, şöyle; sakat kalanlar, ‘cehennem’ diyeyim artık yaşıyorlar oradan çıkmak için. Siz nasıl çıktınız? Onlara da belki bir rehber olur diye soruyorum aslında.
Ç.Y.: Bir kere kendimi çok güvende hissettim. Niye? Eşim - hayattaki partner seçimi kadar önemli bir şey düşünemiyorum. Eşim beni o kadar güvende hissettirdi ki o çok fark etti. Sonra arkadaşlarım ve ailem hiç yalnız bırakmadılar - ziyaret, ziyaret, ziyaret... Hiç trafik bitmedi ve hem beni desteklediler, hem de eşimi çünkü bu travma sadece benim başıma gelmedi ki, eşimin de başına geldi, o da çok büyük bir üzüntü ve travma atlattı, çok sorumluluk yüklendi. Ben ne kadar sıkıntılı bir döneme girdiysem, o da aynı sıkıntılı döneme girdi. Fakat dostlarımız bizi her an desteklediler ve o his, yalnız olmadığınızın hissi beni o kadar rahatlattı ki... Travmayı çok çabuk atlattığımı düşünüyorum.
A.T.A.: Şimdi yine Elçin Yahşi'nin röportajına gideceğim, Eylül 2022, iki sene önce. Orada siz diyorsunuz ki, ‘En çok denize girmeyi, yüzmeyi özledim, yakın zamanda da girmeyi umuyorum’. O hasret iki yıl sonrasında son buldu mu?
Ç.Y.: Sevinçle söyleyebilirim ki buldum. Ben 50. yaşımda kendime hediye yaptım ve dedim ki ‘Çiğdem, doğru düzgün yüzmeyi öğrenmelisin’. Çünkü iyi bir yüzücü değildim, ders aldım ve bayağı iyi bir yüzücü olma yolunda güzel adımlar attım, çok güzel yüzmeye başladım ve çok keyif alarak uzun uzun yüzmeye başladım. Sakatlanınca denizi çok özlediğimi fark ettim ama 2023'de 10 günlük bir deniz tatili yapabildik. Engelliler için özel tekerlekli iskemleler var, kocaman kalın tekerleri var, kumda gidebilen ve suya girebilen iskemleler bunlar, ondan kiraladım ve çok güzel denize girdim. Bu yıl da gitmeyi düşünüyoruz, havaların daha sıcak olmasını bekliyorum çünkü bende bir de termostat ayarı bozuldu; omurilik zedelenmesinde sıcağa ve soğuğa karşı vücut yeterli tepkiyi veremiyor. Örneğin, çok sıcakta kendini terleyerek serinletemiyor, onun için çok sıcaklardan sakınmam gerekiyor. Eylül değil de Ekim’de yüzmeyi düşünüyorum.
A.T.A.: Peki denizin içinde yüzebiliyor musunuz rahatlıkla? O konuda bir sıkıntı var mı, yok mu?
Ç.Y.: Yok, tek başıma yüzemiyorum. Bacaklarıma, belime, boynuma beni su yüzeyinde tutacak özel aparatlar takıyoruz. Yüzme deyince öyle eskisi gibi yüzemiyorum. Sırtüstü ve kollarımla su üstünde durabiliyorum.
A.T.A.: Ellerle yüzülebilir gibi düşündüm de o yüzden.
Ç.Y.: Yüzüstü yüzemiyorum. Sırtüstü kollarımla, ellerimle ilerleyebiliyorum, evet, ama beni su yüzeyinde tutacak aparatlar takıyorum.
A.T.A.: Bir de yine röportajda tuvalet konusunu da söylemiştiniz Elçin Hanım’a, ‘Bir yere gidince tuvaletle ilgili hemen dönmem gerekiyor’. O hala süren bir şey mi İstanbul’da dışarıdaki etkinliklere gittiğinizde?
Ç.Y.: Bu sadece İstanbul'un imkanlarıyla ilgili değil, aynı zamanda benim yapabildiklerimle ilgili çünkü ben normal klozet kullanarak ihtiyaçlarımı gideremiyorum; bana çok geniş bir alan, kateter, sonda torbası ve buna benzer şeyler gerekiyor. Dışarıda bu ihtiyaçlarımı gidermek çok zor ve onun için de belli bir saat içinde eve dönmem gerekiyor, çok uzun süre gezemiyorum. Bu yüzden uçağa da binmem çok zor çünkü uçakta malum tuvalete gitmek çok zor.
Sakatlık bağlamında travmadan çıkış için ipuçları
A.T.A.: Uçak tuvaletine sakat olmayanlar bile zor sığıyor. Bir de şimdi tuvalet konuşmuşken sakatlıkla ilgili her şeyi aslında açık açık konuşmak da gerekiyor. Yani bazen insanlar, ‘Ya niye açtın bu konuyu?’ diyebilirler ama her şeyi konuşmak gerekiyor ki programı dinleyen ve sakat olmayanlar da hem bu dünyayı algılasın, hem de sakatlığı bulunan bireyler de işte böyle bir çözüm varmış desin gibi bir şey için aslında soruyorum.
Sakat Muhabbet’i şu an dinleyen ve doğumda değil de hayatın daha sonraki bir evresinde sakat kalmış insanlar hayata küsmüş iseler eğer onlara Çiğdem Yazıcıoğlu ne yaptı da bunu olumluya çevirdi konusunda - tabii herkesin deneyimi farklıdır ama - varsa cümleleriniz, kelimeleriniz onu da sormuş olayım ben size.
Ç.Y.: Şunu yapın, bunu yapın diyemeyeceğim. O kadar uzman veyahut o kadar bilgi sahibi değilim.
A.T.A.: Ben bunları yaptım da öyle oldu gibisinden aslında.
Ç.Y.: Ben doğuştan şanslıyım çünkü çok şahane bir eş seçmişim, çok şahane dostlara yatırım yapmışım, ilişkilerimi her zaman hep sevgi ve saygı çerçevesinde tutmuşum ve hala da devam ediyor. Bir de kendinizi eğlendirecek şeylerle şimdiden tanışın, ileride ihtiyacınız olacak. Örneğin, kitap okumak - okumaya bayılıyorum. Kitap okumak çok güzel vakit geçirtiyor. Okumayan çok büyük bir kitle olduğunu düşünüyorum. Gerçi Açık Radyo dinleyicileri arasında o kadar olacağını zannetmiyorum ama kendi kendinizi eğlendirecek şeyler bulmak çok önemli. Eğlence sorumluluğunu başkalarına yüklemeyin, başkası sürekli sizi eğlendiremez, gezdiremez, biraz da kendi üzerinize almalısınız sorumluluğu diye düşünüyorum. Ben küçük şeylerle mutlu olan bir insanım. Kedimin kucağıma gelmesi beni saatlerce mutlu edebilir. Yeni bir kitaba başlamak, sinemayı çok seviyorum öyle ki bir film seyretmek, egzersizlerimi yapmak ki evde de egzersiz yapıyorum, o bile beni heyecanlandırıyor. Hala dolap düzenliyorum, dolap düzenlemeyi çok severim kazakları yerleştir, şunu yerleştir, bunu yerleştir gibi. Küçük mutluluklara değer verin ve onlara da yatırım yapın.
A.T.A.: Çok güzel oldu bence yani umarım doğru yerlere gider bu temennileriniz. Bu hafta İkinci Hayatım adlı Instagram adresinde 60 yaşında geçirdiği kaza sonucu sakatlandıktan sonra hayatının seyrini takipçileriyle paylaşan Çiğdem Yazıcıoğlu'nu konuk alma şansı bulduk. Çiğdem Hanım, çok sağolun konuk olduğunuz için Sakat Muhabbet’e, son olarak neler söylemek istersiniz?
Ç.Y.: Ben çok teşekkür ederim. Mutlu olmayı seçin derim çünkü bu da bir seçenek. Sürekli söylenmek de bir seçenek ama hiçbir yere varamıyoruz söylenmekle. Mutlu olmayı seçin çünkü siz mutlu iken etrafınız da mutlu, etrafınız mutlu iken de siz mutlu ve bu böyle güzel bir mutluluk çemberi oluyor. Söylenmeyi bırakın, söylenmenin sonu yok, hiçbir çözümü de yok. Söylenmeyeceksiniz, mutlu olacaksınız.
A.T.A.: Çok sağ olun Çiğdem Hanım. Çiğdem Yazıcıoğlu idi konuğumuz ve destekçimiz de Deniz Yazgan Şenay'dı. Dünyanın bütün sakatları eğleşin diyorum ve bir sonraki bölümde buluşmak üzere hoşça kalın.